Monarşi, bir kişinin ülke yönetimini yürüttüğü, hükümranlığın genellikle irsi olarak miras yoluyla babadan oğula geçtiği tüm ülke topraklarının hükümdarın mülkü sayıldığı bir yönetim biçimidir. Monarşi’ de halk tebaa kabul edilir ve vatandaşlık hakları bulunmaz. Tek adam olan hükümdar bütün yetkileri elinde bulundurur.
Monarşinin bir başka dikkat çekici yönü de iktidarı elinde bulunduran kişinin ömür boyu bu yetkiyi kullandığıdır. Monarşi yabancı bir kelimedir. Dilimize Fransızcadan geçmiştir. Fransızca ” Monarchie” kelimesinden gelmektedir. Etimolojik açıdan da monarşi tam olarak şöyle tarif edilir: Tek kişinin yönetimi.
İnsanlık tarihinin bir döneminde bütün halklar monarşi yönetimini tanımış ve hükümdara ayrıca dinsel bir kutsallık da atfetmiştir. Yani monarşinin başındaki kişi o toplumun aynı zamanda dinsel yönden de lideridir ve mutlak dokunulmazlığı, kutsallığı vardır. Buna tarihte örnek olarak Mısır’da firavun örnek gösterilebilir. Mısır firavunu kendisini “Tanrı” kabul ediyor ve halkı ona tapınmak zorunda kalıyordu. Özellikle doğu monarşilerinin birçoğunda krala atfedilen tanrısallık daha fazla gözlenmektedir.
Meşruti Monarşi: Meşruti monarşide kral yetkisini Tanrı’ dan değil halktan almaktadır. Halk tarafından seçilir. Bir Anayasa vardır, bir meclis vardır ve kralın yetkileri sınırsız ve mutlak değildir. Örneğin, 1789 yılında Fransız Kralı 16.Louis mutlak monarşi iktidarını kaybetmiştir. 1791 Anayasası ile kral yürütme gücünü kullanan bir ulusal temsilci haline dönüşmüştü. Yani yasama ve yargı yetkisi ayrılmış mutlak monarşi bu anlamda kaldırılmıştı. Günümüzde bazı değişikliklerle birlikte meşruti monarşi bazı ülkelerde varlığını sürdürmektedir.
Monarşi Yönetimlerinin özelliklerini çeşitlerine göre ayırarak belirtmek gerekirse; mutlak monarşide tüm yetkilerin bir ömür boyu hem de miras yolu ile geçecek biçimde tek bir kişide olduğu söylenebilir. Halk tamamen yönetim dışı bırakılmıştır. Meşruti monarşi de ise kralın ya da tek kişi hükümdarın yetkileri kısmen paylaştırılmıştır. Ülkenin bir Anayasası vardır. Bu Anayasa ile yetkiler düzenlenmiştir. Tek kişi iktidarın sadece yürütme yetkisini elinde bulundurur. Yargı ve Yasama organı ile yetki paylaşılmıştır.
Bugün Avrupa ülkelerinde bazı monarşiler etkinliğini yitirmiş adeta sembolik olarak bulunurlar. Belçika karlı gibi aslında ülke demokrasi ile yönetilir. Fakat İngiltere’ de bir miktar daha ağırlığı bulunan kraliçe var olsa da demokratik biçimde yönetilen bir ülkedir. Monarşilere örnek; Birleşik Arap Emirliği, Suudi Arabistan Krallığı, Katar Emirliği örnek gösterilebilir.
Monarşi ve cumhuriyet kavramlarının dar anlamda yorumlanması savunulmaktadır. Bu yoruma göre ise, monarşi irsî bir devlet başkanının bulunduğu devlet şekli; cumhuriyet ise devlet başkanın irsî olmadığı devlet şeklidir. Böylece cumhuriyet, monarşinin tersi olarak tanımlanmaktadır.
Monarşilerde başta bulunan kişinin en önemli faydalandığı nokta insanların inançlarıdır. Kader denilen kavramın öne alındığı bu ortamlarda kendi inancında olan diğer toplumlara da bu özelliği ile yakınlaşmaya çalışmasıdır.
İslam inancında olan bu tip liderler aşırı lüks ve şatafat peşindedirler. Cenaze merasimlerinde ve cuma namazı sonrasında beyanat vermeleri de bu yüzdendir. Çünkü bu lider, kendi inancında olan devletler arasında dini bir lider olabilme azmindedir.
Kendi fikirlerinden oluşan anayasalarla, hukuk ve adalet kavramlarını kendi çıkarları için istediği şekilde uygulamak ister. İstediği kişiyi veya örgütü cezalandırıp, cezalandırmamak onun elindedir. Kendi yakınlarının yapmış oldukları suçları, kapatmak, örtmek ve bütün bunları da kader olarak göstermek de bu monarşi liderinin sık kullanmış olduğu yöntemdir.
Toplumun eğitim seviyesini düşürerek bilgisiz ve cahil bir toplum yaratmak monarşilerde vaz geçilmez yoldur.