Milas’ın tarihinde 27 antik kent kurulmuş ve bu kentlerden günümüze İasos, Labranda, Euromos ve Herakleia antik kentleri gelmiştir. Ayrıca günümüze kadar tüm elemanlarıyla ayakta kalabilen tek mezar anıt olan Gümüşkesen Mezar Anıtı, Bodrum’da bulunan ve dünyanın yedi harikasından biri sayılan Moseleum’dan esinlenerek yapılmış olup onun bir minyatürüdür. Roma dönemine ait su kemerleri, Menteşe Beyliği kenti olan Beçin’de o döneme ait eserleriyle ayakta durmaktadır.
İlkçağlarda Milas mermerleriyle ünlü bir kenttir. Şehrin yakınında olan Sodra’da mermer ocaklarının bulunması, inşaat için gereken malzemenin kolayca elde edilmesi, Mylasa’nın çok sayıda mabetle donatılmasını sağlamıştır. Daha sonra Mylasa Roma egemenliği altına girmiş ve Bizans çağında Milas sınırları en geniş halini almıştır. 13. yüzyılın ikinci yarısından itibaren ise Türklerin hakimiyetine girmiştir. 1923 yılında Cumhuriyetin ilanıyla Muğla iline bağlı bir ilçe olmuştur.
Geçmişte, Milas’ta Türklerden sonraki ikinci etnik grup Rumlar kabul edilir. 19.yüzyılda Milas’ta Rumlardan sonraki ikinci azınlık Musevilerdir. Milas’ın 19.yüzyıla ait bilgisini veren W.Turner’a göre 18181 yılında Milas’ın nüfusu 2.000 hane idi. Bu hanelerin 130’u Rum, 30’u Ermeni ve 10 tanesi Yahudilere aitti. Yahudiler, Milas’ta “Yahudi Mahallesi” olarak da bilinen Hocabedrettin Mahallesi’nde ikamet etmişlerdir. Yahudi aileler zamanla Milas’tan göç etmişler göçleri 1965-1975 yılı arasında yoğunlaşmıştır. Bugün Milas’ta Yahudilere ait bir mezarlık bulunmaktadır. Milas geçmişte farklı kültür ve inanıştan insanların barış içinde yaşadığı bir kent olmuştur.
Milas’da yaşamış olanların geride bıraktıkları evler de farklı mimarileri ile çok ilginçtir. Tarihi Milas evlerinin büyük bir kısmı 19. Yüzyıla aittir. İki katlı, avlulu evlere giriş avludandır. Evlerin ahşap destekli çıkmaları sokağa taşar. Evlerin çoğu önlük adı verilen açık sofa ile avluya bakmaktadır. Zemin katlar genellikle depo ve kiler olarak kullanılır. Mutfak, tuvalet, ahır avlunun bir köşesindedir. Avludan üst kata ahşap ya da mermer merdivenle çıkılır. Plan bakımından Milas’ın tarihi evleri önlüklü ve sofalı olmak üzere ikiye ayrılır. Bu evlerin belirgin özelliği ağırlıklı olarak taş işçiliğiyle yapılmış olmalarıdır. Oda bölümlerini oluşturan iç duvarlar ise tuğladan veya bağdadi teknikle yapılmıştır. Milas bacaları Muğla bacalarının devamı niteliğindedir. Milas bacasının dört tarafının açık olarak yapılması baca tıkanmalarını ve soba tütmesini engellemektedir. Üzeri kapalı, geniş ağızlı bacalar, yörenin geleneksel çatı örtüsü malzemesi olan 28 adet yağlı kiremitle çok çabuk yapılabilmekte olup bacaların onarımı da kolaydır.
Bu evlerin dışında,1922 yılında Macar Mimar Pier Kubin’in planını çizdiği Milaslıların “Madam Murat’ın Evi” diye adlandırdıkları ev Macar mimarisinin Milas’taki ilk örneğidir. 1931’de Milas’a getirtilen Macar ustalarda üç ev daha yapmışlardır. Macar mimarisi özelliklerinde yapılan bu evler “Macar Evleri” olarak adlandırılmaktadır. Milas’ın köylerinden olan Çomakdağ ise bu yapıların arasında özellikle ahşap işçiliği yönünden çok farklı bir görünümdedirler. Özellikle tavanların ahşap kaplamaları ile ana giriş kapılarında ki ahşap işçiliği, renklerin uyumu ve ahşap oymacılığı inanılmaz güzelliklerdedir. Çomakdağ, Bafa Gölü ile Milas arasında Beşparmak dağlarının yamacında kurulmuş 350 haneli ve yaklaşık 1100 nüfuslu bir mahalledir. Köyün geçim kaynağı tarım, hayvancılık ve ipek böceği dokumacılığıdır. Zeytin ve zeytinyağı ana geçim kaynağıdır. Çomakdağ evleri, dünle bugünü ustaca kaynaştıran mimari üslup taşımaktadır. Geleneksel mimaride yapılan evler yörede bulunan taşlar kullanılarak, taş ev şeklinde olup, bir-iki ve üç odalı, iki ve üç odalılarda salon da bulunmaktadır. Taşlar dikdörtgen bloklar şeklinde duvarların örgüsünde kullanılmış blok aralarına da kırmızı kiremit kırıklarıyla veya kayrak taşı dikine şeritler kullanılarak duvarların yüzeyleri görsel olarak hareketlendirmiştir. Her odada bir ocak ve baca mevcuttur. Çomakdağ gelenekleriyle yaşayan bir yerleşmedir. Düğünleri dört gün sürmekte ve düğünler geleneksel yapısını devam ettirmektedir.
Kızılağaç, İkiztaş, Ketendere ve Sarıkaya köylerinde ana yapım malzemesi taş olmasına karşın, geçmişi 100 – 120 yılı aşabilen yapılara rastlanılmamıştır. Buna karşılık evlerde gözlenen tipolojik özellikler ve yapım teknikleri uzun bir geçmişi ve tarihî birikimleri işaret eder. Bu geçmiş ve tarihî birikim, yalnız yapılarda veya duvar örme tekniklerinde veya bezeme sözlüğünün çizgilerinde değil, inançlarda, davranışlarda, yeme – içme alışkanlıklarında, kadınların giysilerinin renklerinde, başlarına taktıkları çiçeklerde, kısaca toplumsal yaşamın her katmanında ve her anında gözlenir ve duyumsanır.
13. yüzyıl ortalarında Moğol istilasından kaçan çok sayıda Türkmen Anadolu’ya gelmişti. Selçuklular, bu hareketli ve savaşçı kitleleri batıya, Bizans sınırına yönlendirdi. Milas yöresine yerleştirilen Menteşeoğulları, 1260’dan sonra, bölgede Aydınoğulları ile birlikte Selçuklular adına fetihler gerçekleştirdiler.
Devamı Cuma Sayımızda…