Kılıç nedir.? Bir silah mı, yoksa bir aksesuar mı?
Kılıç, tarih boyunca birçok uygarlık tarafından kullanılmış, metal veya başka malzemelerden yapılmış çeşitli boyutlarda olabilen, keskin kenarlı, sivri uçlu, delici ve kesici olan ateşsiz silahtır. Bazı kaynaklara göre kılıç, modern ateşsiz silahların atasıdır. Tarih boyunca birçok uygarlık kendi kültürlerine özgü kılıçlar yapmıştır.
Türkler Orta Asya’da kılıç yapımına başlayınca kılıçlarıyla ünlü olmuşlardı. Anadolu’ya göç edince kılıç yapım merkezleri kurdular. Bu gelenek Selçuklular ve Osmanlılar döneminde de devam etti. Bu kılıçları batı kılıçlarından ayıran özellik, eğri, çok su verilmiş ve eğriliğinden dolayı çok rahat kullanılabilir oluşlarıydı. Kılıç kullanımı Avrupa’da 18. yüzyılın ortalarında Osmanlı’da ise 19. yüzyılda azaldı. Artık neredeyse dünyanın her yerinde sadece törenlerde, tören üniformalarında ve geçitlerde kullanılır oldu. Günümüzde TSK’da kullanılan tören kılıçları batılılara özgü olan kılıçlardır.
Kılıç kimlere çekilir.? Törenlerde kılıç çekmenin önemi ve manası nedir.?
“Ant içeriz ki; Laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığına, ülkenin bölünmez bütünlüğüne, yüce Türk ulusunun namus ve şerefine, aziz vatanın bir karış toprağına uzanacak eller, karşısında bizi bulacak ve kılıçlarımız daima keskin ve hazır olacaktır. Bizler Türk İstikbalinin evlatlarıyız! Şerefimizle doğduk, şerefimizle yaşayacak ve şerefimizle öleceğiz! Ne mutlu Türküm diyene!”
Bu yemin genç teğmenlerimizin mezuniyet törenlerinde yapılmıştır. Sadece genç subaylarımız için değildir.
Bu yemin tüm Türk milletinin yeminidir. Ve böyle de kalacaktır.
Aksesuar olarak kullanılan ve sadece bayramlarda ve resmi törenlerde kuşanılan kılıç,
Gücün, hâkimiyetin, adaletin, cesaretin ve yiğitliğin, ihtiyat ve yok etmenin sembolü olan kılıcın camide diyanet işleri başkanı tarafından kullanılmasının, toplumumuza vermiş olduğu mesaj nedir.? Ne olabilir.?
Bir asker kanun, nizam, yönetmelik ve emirler dışına çıkamaz. Törenlerin ne şekilde yapılacağı; kim, nerede, nasıl davranacak, detaylı bir şekilde planlanır ve günlerce bunun provası yapılır. Bu plan ve program dışına asla çıkılamaz. Disiplinli olmak bunu gerektirir…
Bir ulusun diliyle kültürü arasında sıkı bir bağ vardır. Toplumların kültürlerine ait unsurlar dillerine, söz varlıklarına yansır. Bundan dolayı bir dilde bulunan kavramlar, sözcükler, atasözleri, deyimler ve çeşitli anlatım kalıpları incelendiğinde o toplumun kültürüyle ilgili bilgiler ortaya çıkar. Bu yazıda “kılıç” sözcüğü ele alınarak sözcüğün öncelikle kültürümüzdeki ve sonrasında söz varlığımızdaki yeri ile ilgili bilgilere yer verilmiştir.
Kılıcın, Türklerin yaşamında çok önemli bir yere sahip olmasının ve Türkler için sadece bir savaş aleti olmayıp onlar için gücü, adaleti, dostluğu, gençliği, hâkimiyeti, cesareti, yiğitliği, yaşamı ve ölümü simgelemesinin yanı sıra kültür ile dil arasındaki ilişkinin ne derece güçlü olduğu açıkça görülecektir.
Kılıç, bazı yörelerde evlilik törenlerinde de törensel bir araç olarak kutsallığı ile yerini almaktadır. Günümüzde de subayların evlilik törenlerinde, evlenen subayı ve eşini iki tarafa dizilmiş subayların kılıçları altından geçirme âdeti devam etmektedir.
Laik bir cumhuriyet içerisinde camii de minbere kılıç ile çıkılmasının anlamı, eğer “Sizin kılıcınız var ise, bizim de var.” mı denmek istenmektedir.?
“Ey Türk gençliği! Birinci vazifen; Türk istiklalini, Türk cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dâhilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklal ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin. Bu imkân ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklal ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr-u zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.”